Kendimizi çağımızın bir gerçeği olan dijitalleşmeden hariç değerlendirmemiz mümkün değil.  Peki, dijitalleşen dünyada kitap nasıl okunur?

Davranış Bilimleri Uzmanı Korkut Daban, çocukların elindeki teknolojik cihazların yok sayılmamasını, tam tersine bunların kitap okuma alışkanlığının bir paydaşı olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi.

Yeni neslin sosyal medyaya merakının artış gösterdiğini ifade eden Daban, çocuklardaki merak hususunun akademik olarak incelenmesi gerektiğini belirtti.

Rehberlik ve aile iletişimi noktasında eksiklikleri olan genç bireylerin daha çok Kore müziğine (K-pop) ilgi duyduklarını kaydeden Daban, ebeveynlere çocuklarla kaliteli zaman geçirmeleri tavsiyesinde bulundu.

İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Davranış Bilimleri Uzmanı Korkut Daban, dijitalleşen dünyaya rağmen çocuklara kitap sevgisi ve okuma alışkanlığı kazandırılabilineceğini ifade etti.

"Yeni neslin bu konudaki merak hususu akademik olarak incelenmeli"

Yeni nesil gençlerin gerek çizgi film gerek sosyal medya araçlarından etkilendiğine vurgu yapan Daban, "Bu kanıya nasıl varıyoruz? Özellikle son dönemde sosyal medyada ağırlıklı olarak kısa video ve orta metrajda video izlenme oranlarındaki istatistikler bunları ortaya koyuyor. Yeni neslin bu konudaki merak hususunu bizim akademik anlamda da incelememiz gerekiyor. Takdir edersiniz bu sosyal psikolojinin konusudur. Ergenlik aşamasındaki gençlerin, özellikle rehberlik ve aile iletişimi noktasında eksiklikleri olmasından kaynaklanıyor. Amiyane tabirle fidan pozisyonundaki gençlerimizin anne- baba'dan ilgi görememesi, okul ortamında, sosyal çevreden çok fazla bu anlamda etkilenmiş olması, beraberinde bu etkileşimin zirve yapmasına sebep olmaktadır. Biz son dönemlerde gerek çocukların film izleme gerekse kitap okuma alışkanlıkları noktasında tavsiyeler verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Milli eğitimin müfredat kitapları haricinde anne-babaların, özellikle yakın aile efradının çocuklara gönüllü rehberlik yapma şansı var. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 'Manevi Rehberlik' adı altında bir hizmeti var. Bu hizmet programları içerisinde bu destekler alınabilir. Ağaç yaşken eğilir prensibi üzerinden hareket edeceksek, 0-6 yaş grubunda yani bizim bebek dediğimiz yaş kategorisinde bu çocukların pozitif alışkanlıklarla desteklenmesi gerekmektedir." diye konuştu.

"Genç beyinler teknolojik aletler kullanarak alışkanlıklarının bunun üzerinden gelişmesini istiyorlar"

Kitap okuma alışkanlığının teknolojiden bağımsız bir şekilde değil, teknolojiyle birlikte çocuklara verilmesi ve kazandırılması gerektiğini belirten Daban, "Çağımızın bir gerçeği olan dijitalleşmeden hariç kendimizi değerlendirmemiz mümkün değildir. Tabii biz dijitalleşmeyi genellikle yetişkin psikolojisinde kullandık. Asıl bizi ilgilendiren kısım toplumun hassas birimini oluşturan genç kardeşlerimizdir. Dijitalleşen dönemde bu çağın içerisinde bazı gereksinimler de ortaya çıktı, genellikle kitap okuma alışkanlığı diyoruz ama takdir edersiniz artık kitap okuma alışkanlıkları da somut kitaptan ziyade e- kitap kavramlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Dolayısıyla biz dijitalleşme çerçevesinde bu konuya çözüm üretmemiz gerekiyor. Yani 'çocukların kitap okuma alışkanlığı yok' diyerek 'kitap alalım' demek,  bu geleneksel bir yöntem olsa da genç beyinler biraz daha teknolojik aletleri kullanmak ve alışkanlıklarının bunun üzerinden gelişmesini istiyorlar. Yetişkin psikolojisinden örnek verecek olursak elektronik kitapların yanı sıra biz makaleleri bile okurken, sesli makaleleri tercih ediyoruz. Bunun sebebi bilgiye ulaşma, aranan bilgiyi çabuk bulma ve zaman yönetimi. Bu noktada ne yapabiliriz? Genç kardeşlerimize kitap okuma alışkanlığı vereceksek öncelikle teknoloji ile barışık bir şekilde bu duyguyu uygulamamız gerekmektedir. Bu çocuğun elindeki teknolojik cihazları yok sayamayız, tam tersine bunları işlemin bir paydaşı olarak düşüneceğiz.  Peki, ne yapacağız? Yetişkinlerde yapmış olduğumuz davranışların bir benzerini genç kardeşlerimizle hayata geçireceğiz. Sevdikleri kitabı e-kitap olarak hediye etmek okumaları gereken bir yazıyı sesli makale tarzında varsa imkân olarak sunmak. Sadece durum tespiti yapıp şikâyetçi olmanın yanı sıra buna muadil bir çözüm üretmek sağlıklı olacaktır." şeklinde konuştu.

"Nesnelerin fotoğrafı, öğrenme hızını kolaylaştırır"

Çocuklarda hem beden hem de ruhsal olarak sağlıklı bir büyümenin teknolojik aletlerle geçirilen zaman ile ilgisine dikkat çeken Daban, kitap okuma alışkanlığının çocuk yaşta verilmeye başlanabileceğini söyleyerek, "0-6 yaş grubuna da kitap alışkanlıklarını verirken diyebilirsiniz ki 'Okula başlamadan, okuma olur mu?' olur. Çocuklarımızın içerisinde yaşadığı çağ, onları bu anlamda öğrenme hızında da yetenekli kılmaktadır. Dolayısıyla tıpkı Kur'an Arapçasında olduğu gibi kolaydan zora gideceğiz. Psikolojide, formasyonda çocuklara biz öncelikli olarak resimli kitaplar veririz, farklı bir lisanı öğretirken o lisanda içindeki nesnelerin fotoğrafı konur, karşısına ismi konur bu da beraberinde öğrenme hızını kolaylaştırır. Tıpkı 0-6 yaş grubunda yapmış olduğumuz öğrenme tekniklerini, ilköğretim çağındaki çocuklarımızda hem ergen gençlerimizde hatta ve hatta genç kategorimizde okuma alışkanlıkları noktasında kullanabiliriz." dedi.

 "Anne-babalar gelişim aşamasında çocukların hobilerini ve sempatilerini bilmeli"

Olumlu alışkanlıkların geliştirilmesi noktasında gençlerin fikirlerinin dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Daban, "Şöyle bir örnek vereyim; teknoloji hayranı genç kardeşimize, teknoloji ile alakalı konu başlıklı kitap vermek, bakın bu çok önemli ilgi alanının olduğu kitapları kendisine vermek o alışkanlığın yerleşmesi ve gelişmesi noktasında ciddi katkıda bulunacaktır. O yüzden anne-babaların çocuklarının gelişimi aşamasında özellikle çocukluk aşamasında hobilerini, sempatilerini bilmeleri gerekmektedir. Bunlar basit ama önemli şeyler. İlk ateş önemli, bizim hep verdiğimiz bir örnek var; 'asıl olan lokomotifi ray'a oturtmaktır.' Bu ne demektir? Müspet alışkanlıkların bünyeye oturması demektir. Bu alışkanlık başlangıç itibarinde zor gelebilir, anne-baba da bu anlamda zorlanabilir. Bir bireyi yönlendirmek günümüz dünyasında kolay değil. Çünkü 5 yaşındaki bir çocuğun 15-20 yaşındaki biri gibi davranışlar sergileyebildiğine tanık oluyoruz. Anne-babaların alışkanlıklar konusunda da biraz daha dikkatli olması gereklidir. Bunun için emsal teşkil eden olumlu örneklerden esinlenmesi gerekiyor. Bu konuda gerçekten fikir sahibi otoritelerin açıklamalarına lütfen kulak verelim. Danışmandan fikir almak yanlış bir şey değil, aileler bu konuda imtina ediyor; gurur, nefis konusu yapabiliyorlar, istifade etmekten çekinmemeliler." ifadelerini kullandı.

"Güney Kore'nin müzik kültürü gençlerimiz üzerindeki cinsiyet davranışlarına kadar yansımaktadır"

Japon çizgi romanının kültürümüz üzerindeki etkilerine değinen ve gençler üzerindeki değişimleri ele alan Daban: "Evet, özellikle son yıllarda gençler arasında yaygınlaşan bir takım özelliklerden bunu çok daha iyi anlayabiliyoruz. Çocuklarımız daha henüz 0-3 yaşında, 0-6 yaş grubunda bir takım alışkanlıkları sosyal medyadan, televizyon ekranlarından, muhtelif bilgi kaynaklarından esinlenmekte ve etkisi altında kalmaktadırlar. Bugün genç kuşakta ağırlıklı olarak görmüş olduğumuz Kore kültürünün yaygınlaşması, bir müzik alışkanlığından çıkıp davranışsal etkilerinin de olduğunu göstermektedir. Maalesef bu davranışların birçoğu olumsuz olabilmektedir. K-pop dediğimiz Güney Kore'nin müzik kültürü üzerindeki esintiler, gençlerimiz üzerindeki cinsiyet davranışlarına kadar yansımaktadır. Son dönemlerde özellikle Uzak Doğudan gelen çizgi roman ve çizgi film kültürü artık TV kanalları aracılığıyla yaygınlaşmaya başladı. Bu da beraberinde şunu getirdi: 'Genç kardeşlerimizin maalesef bilinçaltını kendi kültürleri ile inşa etmeye başladılar.' Bunu ne için söylüyoruz? Bu kültürdür, roman da olsa çizgi karakter de olsa gelişimin değişimin en hızlı olduğu bir dönemde bilinçaltını kirletebilmektedir. Şimdi biz İslam kültürü ve geleneksel Anadolu kültürü üzerinden bakacak olursak belli bir genetik kodumuz var. Biz bu kodların gereğini yerine getirirken inançlarımızla hiçbir zaman ters düşmeyen, geleneklerimizle, örfümüzle, aile yapımızla çatışmayan, buna mukabil tam tersine geleceğin inşası noktasında dile getiriyoruz. Neslin inşasının ne kadar kıymetli olduğunu son dönemde daha iyi anlıyoruz. 'Bir şehir inşa etmek mi?'yoksa 'Bir nesli inşa etmek mi?' sorusuna tartışmasız nesil diyoruz." sözlerini kaydetti.

"Bin yıllık mazisi olan bu ülkede hiç mi rol model örnekliğimiz yok?"

Çocukların zihin dünyasının işgalini yaşadıkları coğrafya ve kültürle barışık kahraman rol model örnekleri oluşturarak önlenebileceğini belirten Daban, "Peki, bu sağlıklı nesillerin yetişmesi noktasında neler yapabiliriz? Dışarıdan gelebilecek bütün negatif kültürel Emperyalizmin önüne geçmek gerek. Nedir bu Emperyalizm etkisi? Bugün çoğu zaman doğrudan oluşturulamayan bu etkileşim size çizgi filmler aracılığıyla etki edebiliyor. Şunu soruyor muyuz: 'Bu filmlerin kaynağı, senaryosu bizimle alakalı mı?' Özellikle Japon kültüründen gelen Manga dediğimiz gerek o çizgi romanlar gerekse o romanların hikâyeleştirilerek film haline getirilmesi, çizgi film aracılığıyla, bizim Anadolu'da halk deyimiyle 'Damardan girme' durumuna maruz kalmaktır. Yetişkinler olarak bunun mücadelesini verirken zorlanıyoruz. Çocuğun altyapısını sağlamlaştırmak gerekir. Çocuğun manevi dünyasına zarar vereceğini anlatarak tercihleri değiştirebiliriz. Buna mukabil 3-4 cepheden saldırıya uğrayabiliyoruz. 'Televizyonda hangi kanalı açarsak karşımıza bu tür çizgi filmler çıkıyor hocam' diyorlar. İnanç felsefemize uyan şeyleri genç kardeşlerimize aktarmamız gerekmektedir. Bin yıllık mazisi olan bu ülkede hiç mi rol model örnekliğimiz yok? Bizler Nasrettin Hoca rol modeliyle büyüdük. Nasrettin Hoca'nın çizgi filmlerini çekmemek İslam âlimlerinin, sanatçılarının, İHA- SİHA'ların ya da bunların temelini oluşturan Cezeri'nin bir hayali karakterinin oluşturulmaması gerçekten büyük bir hayal kırıklığı. Sanatı desteklememiz gerekiyor, sanatçımızı senaristimizi çizgi film yazarımızı oluşturmamız gerekmektedir. Konuştuğumuz konunun temelinde ne yatıyor? İthal çizgi film yatıyor, ithal roman yatıyor, ithal kahramanlık hikâyeleri yatıyor, ithal balondan kahramanlar yatmaktadır. Esas yapmamız gereken okuma alışkanlıklarını verirken de bilinçaltını olumlu yönden etkileyecek ve kültürümüzde bağdaşık olacak şeyleri vermektir." ifadelerine yer verdi.

"İzledikleri şeylerin etkisi davranışlarına yansıyor"

Görsel olarak izlenen her şeyin çocuğun zihninde yer ettiğini söyleyen Daban, "Çocuğun ilk duyduğu cümleler bilinçaltına yerleşiyor ve ilerleyen dönemde o kişi ile ilgili herhangi bir fotoğraf karesi ya da başka bir şeyle karşılaştığı zaman doğrudan çağrışım yapmaktadır. Peki, biz ne yapıyoruz? Çocukları susturmak için 0-3 yaş grubunun eline tablet veriyoruz. Tabletin içerisinde sınırsız kahramanlar var, bu kahramanların birçoğu az önce bahsettiğimiz gibi empoze edilmeye çalışılan emperyal kahramanlardır. Bunları maalesef çocuklarımıza angaje ediyorlar. Bu empozenin gerçekleşmesi bir anestezi ile oluyor ve biz farkında bile olmadan bir süre sonra çocuklarımızın davranışlarında şiddet eğilimi görüyoruz. Merhamet ve şefkat duygularından uzak hareket ettiğini görüyoruz. Bunların hiçbiri birdenbire olmamaktadır. İzledikleri şeylerin etkisi, davranışlarına yansımaktadır. Takdir edersiniz ki oturmuş karakteri değiştirmek oldukça güçleşmektedir. Ağaç yaşken eğilir prensibiyle, 0-6 yaş grubu üzerinden hareket ederek, çizgi film izlemelerinde bu tür oluşumların etkisine onları maruz bırakmamalıyız. Bu noktada anne-baba olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz gerekmektedir." diye konuştu.

"Teknoloji bizim kontrolümüzde olduğu sürece verimli bir iletişim oluşturulabilir"

Teknolojik cihazlar ve sosyal medyada çok fazla zaman geçirildiğini, bunun da aile içi ilişkilere olumsuz yansıdığını aktaran Daban, sözlerine şöyle devam etti:

"Dijitalleşen çağa entegre olmamız gerekmektedir. Tabii bu uyumlu olmayı kontrolden çıkma şeklinde değil, hep söylediğimiz olay 'teknolojinin esiri olmayacağız.' Teknoloji bizim kontrolümüzde olduğu sürece, müspet anlamda verimli bir iletişim oluşturulabilir. Genç beyinlerimizin bu konuda kendilerini kontrol etmeleri güç olabilir. Türkiye'de yapılan araştırmalarda, geçmişte televizyon diyorduk ama sosyal medya mecralarında geçirilen süreler çok ciddi süreler. Anne-babaların yanlışı, çocuğa 'kitap oku' demesine rağmen kendisi bunu yapmıyor, telefonu bırak demesine rağmen kendisi telefonu bırakmamaktadır. Yani çocuğu sınırlarken kendisini sınırlamamaktadır. Aile yaşantısında, günün hangi saati olursa olsun, hafta sonu olabilir hafta içi olabilir, çok basit bir yöntem bir saat dahi olsa tüm teknolojik aletlerin kapatılması ya da sessiz hale getirilmesi en önemli detay. Huzurlu vakitlerin geçirileceği o alanda bulundurulmaması. Sadece bir saat kitap okuma değil, aile içi iletişim, ailedeki muhabbetin gelişimi, bireyin psikolojik gelişimine doğrudan katkıda bulunur. Telefona bir süre konmalıdır. Asgari 1 saat diyorum, başlangıç için iyidir. Bunu hekimlik dilinde doz doz düşünebiliriz. Örnek veriyorum, akşam saat 8 ile 10 arası ideal bir süre. Genç kardeşlerimizin uyku saati olduğu için 9-11 diyemiyorum. Önemli bir detay şudur ki yatmadan önce telefonla vedalaşmalısınız. Şunu tavsiye edebilirim, başka bir odada şarja takın, o süreyi ailenizle sohbet ederek geçirin. Aile efradıyla da günde 20 sayfa kitap okuyabilmek çok önemlidir. Günde 20 sayfa kitap okuyabiliyorsanız bu size bir süre sonra kitap okuma alışkanlığı kazandıracaktır. Bunun yanında asgari yarım saat aile bireylerinin sohbet edebilmesi ve duygusal anlamda zenginleşmesi aile bütünlüğünü de korumaktadır."

Aile içi ilişkilerin ve birlikte kaliteli zaman geçirmenin çocuklar üzerinde olumlu etki edeceği ve zamanla teknolojiye bakış açılarının değişeceğini ifade eden Daban, sözlerini şöyle tamamladı:

"Anne-babalarımız, genç kardeşlerimiz için doğal bir danışmandır. Okuma alışkanlığı her zaman kitaptan okuyarak gerçekleştiği sanılır ama bazen anlatılan bir hikâyedir, edilen bir muhabbettir, geçmiş büyüklerimizin nasihatleridir, onların tarihsel sürecidir. Bu yazılı da olabilir, sözlü de olabilmektedir. Bunların uygulanması demek genç kardeşlerimiz için teknolojiye bakışlarının da zamanla değişimi demektir. Bu sayede, 'Teknolojiden bulamadığı manevi iklimin gerçekten aile ortamında var olduğunu' öğrenecektir. Bu bir süre sonra metabolizmanın rejenerasyona girmesi gibidir." (İLKHA)

Kaynak: ilkha