Asma Köprü Uluslararası Öğrenci Derneği ve Genç Kudüs Şurası Başkanı Hanefi Sinan, ümmet tanımının ne olduğu, ümmet bilincinin oluşması için neler yapılması gerektiği, bu konuda kimlere ne görev ve sorumluluk düştüğü, ümmet olamamanın önündeki en önemli engelin ne olduğunu, ümmet bilinci oluşumu ile ilgili İlke Haber Ajansı (İLKHA) muhabirine önemli açıklamalarda bulundu.

"Ümmet olamadan yeryüzünde yeni bir dünyanın kurulması çok mümkün gözükmüyor"

Ümmet olma bilinci, ümmet olmak ve bunun gereğinin nasıl yapılmasıyla ilgili Sinan, "İnsanlar bir araya gelirler ve birlikte hareket etme birlikte yaşama birlikte aynı konuda ortak ürünler ortaya çıkartmak için gayret sarf ederler bu fıtri bir haldir. Peygamber Efendimiz öncelikle Müslümanlara birlikte yaşama bilinci birlikte yaşayabileceği ortak paydayı oluşturmaya yönelik onların ufkunu açmıştır ve onların bu vesileyle hayata tutunmalarına katkı sağlamıştır. Ümmet olamadan yeryüzünde bugün bütün İslam coğrafyasının ortak düşüncesi yeni bir dünyanın kurulması çok mümkün gözükmüyor. Küresel emperyalistler bu birlikteliği daha farklı dünyevi aparatlar ve menfaatler ilişkileri üzerinden sağlanmış ve özelde Müslümanların genelde de mazlum coğrafyalar üzerine galebe çalmışlardır. Müslümanların bu süreç içerisinde kendilerine uygulanan bu zulmü ve kendilerine uygulanan bu sömürüyü bertaraf edememişlerdir. Sebebi de birlikte hareket edememelerinden kaynaklanıyor. Birlikte hareket edememenin en önemli engellerden biri de aslında kavmiyettir. Kavmiyetçilik ve ırkçılık hastalığıdır. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam buna cahiliye adeti diyor." dedi.

"Ulus devlet anlayışı içinde beslenilen kaynağın tamamen ırkçılık ve kavmiyet esaslı bir eğitim programıyla yürüdüğünü görüyoruz"

Kavmiyetçilik ve ırkçılık hastalığı ile ilgili de konuşan Sinan, şunları aktardı:

"Bugün de İslam coğrafyasına baktığımızda ağırlıklı olarak ulus devlet zihniyle oluşturulmuş devletçikler halinde görüyorsunuz. Ulus devlet anlayışı içinde beslenilen kaynağın tamamen ırkçılık ve kavmiyet esaslı bir eğitim programıyla yürüdüğünü görüyoruz. Bu da Müslümanlar arasında bir birliktelikten ziyade bir ayrışmayı körükleyen birbirlerine düşmanca bir tavır sergileyen ortamları ortaya çıkarıyor. Hatta öyle noktalara geliyor ki insan bazen şöyle düşünmesi geliyor; 'Biz asla bir araya gelemeyeceğiz' diye. Aslında kavmiyetçilik bu kadar kötü ve çirkin bir hastalık Peygamber Aleyhissalatu Vesselam döneminde de somut örneklerini efendimiz önümüze koymuş. Hicret ettikten sonra Medine'de Hazrec ve Evs kabileleri vardı. Bu iki kabilede Arap kabilesiydi ama uzun süre birbirleriyle savaşmış ve birbirlerine zulmetmişler. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam onlarla tanıştığında onların ortak paydalarını onlara sunmuş ve birbirlerine itilaf ettikleri konular aslında önemli ve ehemmiyetli olmadığını onlara anlatmış ve bunlar İslam kardeşliği çatısı altında bir araya gelmişler. Birlikte hareket etmeye başladıklarında Medine İslam Devleti güçlü bir hale dönüşmüş ve Müslümanları ciddi manada hareketli hale dönüşmesine vesile olmuş."

"Cahiliye hastalığını kendi içimizden bertaraf edemeden ümmet olma rahatlığını sağlamamız mümkün olmayacaktır"

Sinan, "Özellikle özelde Müslümanlar üzerinden eğer meseleye bakarsak temel itibarıyla cenabı hakkın işaret etmiş olduğu ortak paydalara tekrar dönmemiz gerekiyor. Bizim yeryüzünde Müslümanlarla ortak paydamız Allah'ın dini Peygamber Aleyhissalatu Vesselamın sünnetidir. Bu ortak paydayla bir araya gelmek zorundayız. Eğer ortak paydamız daha farklı aparatlar olursa Türk, Kürt, Çerkez veya daha farklı bir ırka dair bir arka plana sahip olduğumuzu ön plana çıkartarak yürümüş olmamız bizim aramızdaki mevcut muhabbet ve sevgiyi artırmaz bilakis aramızdaki ayrılığı ve çatışmayı artırır ki küresel emperyalistler Müslümanların bu geçmiş cahiliye adetlerine yönelik Müslümanların hastalıklarını ön plana çıkarırken kendi aralarında özellikle ikinci dünya savaşından sonra husumete dair olan bu tür ulus devlet zihnini özellikle son 20 yıl içerisinde Avrupa Birliği diye bir projeyle tamamen bertaraf etmişlerdir. Aslında bu model Müslümanlardan almış oldukları bir modeldir. Tabi kendi içlerinde dünyevi anlamında ortak çerçevelerde bir araya gelmişlerdir. Bunu ifade erken ortak menfaatleri kastetmiyorum. Bunu ifade ederken temel itibarıyla birlikten kuvvet doğar bir araya geldiğinizde ırk ve kavmiyet temelli çatışmadan başka bir şey olmayacağı düşüncesi hasıl olduğu için bunun söyledim. Bugünkü İslam coğrafyasında bunun net bir şekilde gözlemliyoruz. Baktığımızda kuzey Afrika'daki ülkelerin içerisinde yaşanan insanların çok büyük bölümü Müslüman ama birbirleriyle çatışıyorlar. Doğu Afrika'daki Müslümanların yoğunlukta yaşadığı bir coğrafya ama birbirleriyle çatışıyorlar. Ortadoğu'ya geldiğimizde büyük bir kısmı Müslüman olan bir coğrafya birbiriyle çatışıyor. Temel itibariyle baktığımızda bu cahiliye hastalığını kendi içimizden bertaraf edemeden ümmet nimetinin ümmet olma gücünün ümmet olma rahatlığının bize vereceği huzur ve barışı sağlamamız mümkün olmayacaktır. Bu konuda en önemli reddiyemiz kavmiyetçilik, ırkçılık ve bunun uzantıları olmalıdır." ifadelerine yer verdi.    

"Muhakkak ki Müminler kardeştir"

Ailelerin çocuklarını bu konularda nasıl yetiştirmeleri gerektiği üzerine tavsiyelerde bulunan Sinan, "Öncelikle Kur'an-ı Kerim bu konuda temel esasını ayeti kerimede belirlemiştir. 'Muhakkak ki Müminler kardeştir.' Temelini öncelikle çocuk daha konuşmaya başladıktan hemen sonra tekrarlarla bunu idrak etmesi gerekiyor. Onun kendisine renk olarak benzemeyen siyahi bir kardeşinin olduğunu şekil olarak benzemeyen kuzeyde bir kardeşinin olduğunu boy olarak benzemeyen uzak doğuda bir kardeşinin olduğunu daha farklı yönleriyle benzeşmedikleri ama en önemli benzer noktaları Müslüman olduğu hissettirecek tekrarlarla o eğitim programını başlatmış olmaları lazım. Onlara senin yeryüzünde kardeşlerin var. Bu kardeşlerinin sayısı 2 milyara yakındır. Bunların hepsi senin kardeşindir. Bunlarla karşılaştığında ona selam vermiş olman yeterlidir. Bu kardeşlik duygularını yaşayabilmen acısından bu duygularla çocuklarını beslerlerse bu duygularla çocuklarına yön verirlerse bu bütün dünyada birbirini tetikleyen benzer etkilerle yeniden ümmet olabilmenin yolunu açar. Aksi takdirde çocuğa yerelde ve mevcut şoven duyguları arka planda yatan isimler takarak onları kendi içlerinde yalnızlaştıracak isimler takarak onlara buna yönelik hikayeler anlatarak onları bunun üzerinden 'kahramanlar' üreterek yetiştirdiğiniz zaman ancak ayrılık tohumlarını atmış olursunuz. Nifak tohumlarını atmış olursunuz ve diğer Müslümanların muvaffak olmasını önünü tıkamakla birlikte kendi sonumuzu kendi ellerimizle sıkıntılı bir şekilde hazırlamış oluruz. Peygamber Aleyhissalatu Vesselam bu konuda Müslümanları uyarıyor. Amasız, fakatsız, lakinsiz bir Mümini kardeş olarak kabul edecek bir psikoloji içeresinde hem ailemizde hem kendi iş dünyamızda hem de uluslararası arenada böyle bir psikolojiyi üretmek zorundayız. Ürettiğimizde göreceğiz ki yeryüzünde yaşanılabilir bir dünya Allah'ın izniyle kurulmuş olacak." şeklinde belirtti. (İLKHA)

Kaynak: ilkha