Filistinlilerin dinlerini ve vatanlarını savunmaya geçtikleri günden bu yana, İslam devleti liderlerinin siyonistlerden korkmaları sebebiyle ortaya çıkan sessizlik ve somut adımlardan uzak kalmaları dünya vatandaşlarının tepkilerine yol açtı. Tepkiler çığ gibi büyüyor.

Halkların sokaklara dökülmesine rağmen, liderlerden ciddi somut adımlar görmemeleri sosyal medyada tartışmalara yol açıyor.

Bir tepki de Türkiye alimlerinden, Seyda Feyzullah Konyevî'den geldi.

Türkiye ve yurtdışından binlerce ziyaretçisi olan alim-mutasavvıf Feyzullah Konyevî 25 Kasım 2023 sohbetinde, "İslam Devleti Liderlerine Açık Mektup" adı altında ümmetin feryat ve çığlıklarını dinleyenlerine aktardı. İslam ülkelerinin liderlerinin kınamaktan başka bir şey yapmadıklarını, ambargo dahi uygulayamadıklarını dile getirdi.

Mektup bilhassa Türkiye ve diğer İslam devleti yöneticilerine duyuruldu.

Mektubu sizlere aktarıyoruz;

Euzubillahimineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.

Ey Müslüman devlet liderleri!

Bu mektup Filistin Gazze'deki Müslüman kardeşlerimizin maruz kaldığı vahşete karşı haykırdığınız hakikatleri, fiili olarak da bu vahşeti durduracak, düşmanın belini kıracak, net, keskin ve cesur kararlar almanız gerektiğini söyleyen, mümin yüreklerin feryat ve çığlıklarıdır.

Dünyanın hemen her yerinde kalbinde bir parça bile merhamet bulunan, Müslüm ve Gayrimüslim herkes bu vahşete ve caniliğe karşı Gazze'nin sesi olmaya çalıştı. İnsani, vicdani ve İslami vazifelerini yerine getirmeye devam ediyorlar.

İsrail'in ve onlara destek olan firmaların ürünlerini boykot ederek almıyor ve satmıyorlar.

Bazısı sokaklarda, bazısı sosyal medyada dünyanın en ahlaksız ordusuna sahip İsrail Terör Devleti ve destekçileri tarafından hunharca katledilen kadın, çocuk ve yaşlıların çığlıklarını insanlıktan nasipsiz, kör ve sağır olan dünyanın diğer kutbuna ulaştırmaya çalışıyorlar. Onlar sadece bunu yapabiliyorlar.

Ey Müslüman Devlet Liderleri!

Sizlerde Filistin hususunda bir şeyler yapıyorsunuz. Ancak elinde imkan ve gücü bulunmayan halk gibi, sizler de sadece kelimelerle ve çeşitli sözlerle bu vahşeti dile getiriyor ve kınıyorsunuz. Halbuki bu vahşete dur diyecek çeşitli imkanlar elinizde mevcuttur. Bu imkanlar bu zamanda kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak?

Küffarın belli başlı güçleri bir araya gelip kardeşlerimize saldırıyorlar. Sizler de belli başlı güçler toplanıyorsunuz fakat savunmaya gücünüz yetmiyorsa, öyleyse düşmanı durduracak, bu vahşeti engelleyecek başka yöntemlerde vardır. Fakat, sanki o yöntemleri hep birlikte uygulamamak üzere anlaşmış gibi bir haliniz var.

Ey Ümmetin Liderleri, lisân-ı hâliniz kardeşlerimize yardım etme ve bu vahşeti durdurma konusunda, anlaşmamak üzere anlaştığınızı anlatıyor. Sizlerde biliyorsunuz ki, bir ateşin karşısına geçip bağırmakla o ateş söndürülemez.

Sizler düşmana karşı sözlükteki en etkileyici ve en ağır kelimeleri kullanıyor ve en şiddetli kınamaları yapıyorsunuz. Bu çok güzel görünüyor. Lâkin Yahudilerin diplomatları hala aranızda bulunuyorlar, düşmana silah ve mühimmat taşıyan gemiler, sizlerin karasularından ve uluslararası sulardan sallana sallana geçiyorlar, yine silah ve mühimmat taşıyan uçaklar sizlerin de izni ile hemen yanı başınızda hava sahalarınızı kullanıyorlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, onlara destek veren çeşitli şirketler Müslüman halkın parasıyla onlara mühimmat desteği vermeye devam ediyor.

Cihadın bir çeşidi olan savaş mümkün değilse, başka cihad yollarını kullanmak lazımdır.

Allah azze ve celle, Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hayatından bizlere örnekler vermiştir. Bizler o yolu takip ettiğimiz takdirde, Allah azze ve celle’nin izni ve inayetiyle muvaffak oluruz. Böyle bir durumda Müslüman halka düşen görev boykot ise, siz İslam ülkesi liderlerine düşen görev de ambargo uygulamaktır.

Yahudilerin, saklandıkları tüm şehirlerini adeta bir kale gibi ördüğü, havadan demir kubbe sistemiyle koruduğu, denizlerde uçak gemileriyle saldırı yaptığı bir meydanda, bu durum bize Hayber’i hatırlatıyor.

Hayber’de, ok atılsa geri dönüp geliyordu. Taş atılsa yetişmiyordu. Hayber kalesi yıkılmıyor ve feth edilemiyordu. Kılıçla karşı karşıya savaşacak bir ortamda yoktu. Hiçbir şekilde Yahudilere yaklaşamıyorlardı.

Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeler Hayber kalesini kuşatmışlardı. Günlerce beklemişlerdi. Artık yiyecekleri tükenmiş, yorgun düşmüş ve moralleri çökmüştü.

Çünkü Yahudiler Hayber kalesine aylarca kendilerine yetecek kadar yiyecek stoku yapmışlardı. Can korkusuyla kaleden dışarı da çıkmıyorlardı.

Böyle bir durumda, Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yeni bir strateji geliştirdi. Bu da savaşın mümkün olmadığı bir durumda düşmanın ekonomisine zarar vermekti.

Bunun için Yahudilere ait tüm hurma ağaçları kesildi. Hayber Yahudilerinin ekonomisi böylece kökünden kurutulmuş oldu. Yahudi için para ve zenginlik demek, her şey demekti. Ağaçlar kesildikçe artık onlar için direnme umudu da kesiliyordu. En sonunda anlaşma yapıp Hayberi teslim etmek zorunda kaldılar.

Ey Müslüman Devlet Liderleri!

Ey kalbinde zerre kadar merhamet bulunan insanlar!

Bu zalim ve acımasız toplumun işgal ettiği ve el koyduğu toprakları, sahiplerine geri iade konusunda samimiyseniz, o halde tekrar Hayber’i kuşatma ve ekonomilerini bozmak zorundasınız. Aksi takdirde, o sözden anlamayan şımarık kavim, vahşetlerine devam edecektir.

Zamanında söylenmemiş söz, söylenmemiş demektir. Zamanında yapılmayan iş, yapılmamış demektir. Düşman her tarafı yıktıktan sonra onlara atılan mermi atılmamış demektir. Buna göre vakit geçmeden müdahale edilmesi elzemdir.

Ey İslam Sancağının Liderleri!

Bu büyük davada, bu kervanın başında sizler görünüyorsunuz. Bu nedenle Müslümanlar sizden bir şeyler yapmanızı beklemektedirler.

Bilindiği gibi, Hudeybiye antlaşmasından sonra Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ashabına, kurbanlarını kesip başlarını traş etmelerini emretti. Antlaşma metninden hoşnut olmayan ashab bu emri duymamazlıktan geldi. Kimse yerinden kıpırdamadı. Emrini üç defa tekrarladığı halde kimse bu emre uyma eğilimi göstermedi. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Ümmü Seleme radıyallahu anha annemizin çadırına girdi ve: "Şunları görüyor musun? Onlara emrediyorum da icabet etmiyorlar." diye ashabın kayıtsızlığından bahsetti.

Feraset sahibi annemiz Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e şu hatırlatmada bulundu:

"Ya Resulallah! Emrini yerine getirmek istiyor musun? O halde dışarı çık, kurbanlarını kes ve traşını ol. Onlar sana uyarlar!"

Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu samimi fikri benimsedi ve bu zekice tavsiyeye göre hareket etti.

Tek başına çadırdan çıktı. Ashabdan hiçbirine bir şey söylemeden kurbanlarını kesti. Traşını oldu. Resul-ü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in bu şekilde hareket ettiğini gören ashab da hızla yerlerinden kalkıp kurbanlarını kestiler ve traşlarını oldular. (Buhari, Şürûṭ, 15)

Ey İslam ümmetinin başındaki liderler ve rehberler!

Zât-ı âlilerinizden beklenen, ilk sizin tüm korkularınızı, endişelerinizi, rahatınızı kısaca tüm mazeretlerinizi kurban edip ilk adımızı sizin atmanızdır. O zaman halk sizin peşinizden koşarak gelecektir.

Bu siyonistlerin bir sonraki hedefleri, malumunuz kendi çevresindeki diğer İslam ülkeleridir. Buna göre tüm İslam ülkeleri liderleri mesuldür ve tedbir almak zorundadır. Bu terörist devlete karşı mücadele edenlere her türlü desteği de vermek zorundadırlar, vermek zorundayız.

Zira içinde yaşadığımız bir ormanda yangın başlamışsa ve bu yangına zamanında müdahale edilmezse, o ateş günün birinde mutlaka bize sıçrayacaktır.

Eğer bir adım atmayacaksanız, orada katledilen her çocuğun, her kadının, her yaşlının kısaca her Müslümanın vebâli sizlerin omuzlarında olacaktır.

Seyda M. Feyzullah Konyevî 

Editör: E Haber 7/24