Savatla tanışma hikayesini İLKHA’ya anlatan Sadık Binici, "Babam zamanında gümüş alım satımı yapıyordu, biz de kardeşlerimle yanında çalışıyorduk. Oradan merak sardı, yüzüğü büyütüp küçültme işlerini ben yapmaya başladım. O zamanlar bizden başka da yapan yoktu bu işleri. İstanbul’a gidip geldim oradan öğrenmeye başladım. 1992 yılından beri de atölyecilikle uğraşıyorum. Hem savat işlemeciliği hem de buraya özgü modeller olan ters lale, Urartu figürleri, Selçuklular, Osmanlıların bütün modellerini kullanıyoruz. Savat işi zor bir zanaat. Savat işini öğrenmek hem çok dikkat istiyor hem bu işi sevmeniz lazım hem de bayağı bir uğraş isteyen bir iş. Savatçılık başlı başına bir sanat. Kuyumculuk bölümüne benzemiyor, gümüş tamiratı ya da başka bir alana benzemiyor. Borsadan gümüşü alıp bitirene kadar 23 işlemden geçiriyoruz. Savatın yapımıdır, sürümüdür, kalıp yapmasıdır, desen çizmesidir hepsi tek tek el işçiliği ve biz bunları bu atölyede 6 kişiyle yapıyoruz." dedi.

"Savat yapan sadece 2 atölye var"

Sadık Binici

Van’da savat işlemeciliği yapan sadece 2 atölyenin olduğunu belirten Binici, Türkiye’de savat yapan başka atölyenin olmadığını belirterek, "3 bin yıl öncesinde de Van’da savatçılık yapılıyordu. Urartu döneminde ondan sonra bizim bildiğimiz Selçuklu eserlerinde savat kullanıldı. Osmanlı’da 1915 yılına kadar Van’da 120’ye yakın savat atölyesi vardı. Bu kayıtlarda olan bir şey ve her bir atölyede ortalama 10-15 kişi çalışıyormuş. 1915’ten sonra bitiyor. Çoğu şimdiki İran tarafına geçiyor, bir kısmı Ermenistan’a bir kısmı da İstanbul’a gidiyor. Burada sanatkâr kalmıyor. Ustalarımdan biri gayr-i müslim biri de Çerkez’di. Çerkez olan ustam iyi bir kalemkâr, gayr-i müslim ustam da iyi bir savat ustasıydı. Ben onlardan öğrendim. Şimdi de yanımda çalışan 5 kişiye öğretmeye çalışıyorum. Onlarda bayağı bir yol aldılar. Bundan sonra da ya onlara devredeceğiz ya da onlarla beraber yürüteceğiz. Yok olmuştu. 1992’den sonra canlanmaya başladı. 2017’de tescillendikten sonra daha bir popülaritesi artmaya başladı. İnsanlar daha bir sormaya başladılar daha bir meraklı olmaya başladılar. Dünyanın her tarafından bizden isteyenler var. Avrupa’dan isteyen oluyor, Amerika’dan isteyen oluyor, farklı ülkelerden istiyorlar. Biz de elimizden geldiğince onlara göndermeye çalışıyoruz." diye konuştu.

"Merak uyandıran bir sanat olduğu için her gelişimde bana çok farklı şeyler kattı"

Tesadüfen 17 yıl önce savatla tanıştığını söyleyen Selma Uçar, "Tesadüf eseri bu atölyeyle tanıştım. Merak uyandıran bir sanat olduğu için her gelişimde bana çok farklı şeyler kattı. Bir kadının elinin değmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü tarihe baktığımız zaman birçok araştırma ve okuma yaptım ama hiç kadın savatçımız yok. Neden olmasın diye düşündüm ve bu anlamda bunu daha ileri bir seviyeye taşımak istiyorum. El işçiliği kadında çok farklı çıkıyor. Bunu duyurmak için elimizden geleni yapmaya ve aktarmaya hazırız." dedi.

"Kaybolmaya yüz tutmuş bir sanat olması daha çok merak sardırdı"

9 yıldır savat işlemeciliğiyle uğraşan Dilber Aksu, "Birilerinin önerisi üzerine geldim. İlk etapta maddi yönden bakıyordum işe daha sonra da elimden geldikçe, yaşadıkça gördükçe ve ürettikçe işi sevmeye başladım. Kaybolmaya yüz tutmuş bir sanat olması daha çok merak sardırdı. Elimden geldikçe bu işi öğrenmeye ve aktarmaya çalışıyorum. Ana kalıbı kendin çıkarıyorsun, istediğin motifleri kendin bırakabiliyorsun ana kalıba. O ürünün ortaya çıkma aşaması ve savatla bütünleşmesi gerçekten çok güzel oluyor. Bazı ürünleri kendimize özgü de yapabiliyoruz, kendimiz tasarlıyoruz. Elimizden geldikçe de daha iyi nereye aktarabiliriz daha iyi nasıl yapabiliriz daha iyi nasıl motifler çıkarabiliriz diye düşünüyoruz. " ifadelerini kullandı. (İLKHA)
 

Editör: Mustafa Emir Emir