Müslüman toplumların dayanışması ve Allah'a olan güvenin önemini vurgulayan İstek, tarihten örnekler vererek, dünyanın bu acılara sessiz kalmaması gerektiğini belirtti. İslam'ın merhamet ve adalet temellerine vurgu yaparak, zulme karşı çıkmanın ve mağdurların yanında olmanın önemine dikkat çekti.

Filistin'e destek çağrısı yaparak, Müslümanlar ve insanlık adına harekete geçilmesi gerektiğini belirten İstek, zulme sessiz kalmamanın, insanî erdemlerle donanmış bir toplumun görevi olduğunu söyledi.

İstek ayrıca, zulmü destekleyenlere karşı boykot çağrısı yaparak, vicdan sahibi olan herkesi bu insanlık dışı duruşa karşı çıkmaya davet etti.

Gazze'deki insanların yaşadığı zorluklar ve bu zorluklara karşı sergiledikleri kararlılığa dikkat çeken İstek, Gazze'de ki Müslümanların zor zamanlardaki direnişini ve Allah'a olan inancını ön plana çıkararak, insanlığa verdiği mesajı şu sözlerle paylaştı:

"Zulme karşı direnişin ve Gazze'nin iman dolu hikayesi"

İstek, "Tarih, hep mi tekerrür ediyor? diye bir soru sormak lazım. Sanırım evet… Allah Resulü bir gün 'İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü'minlere!' deyince Abdullah b. Mesud 'Ya Rasulullah, o garipler kimdir?' diye sordu. O mübarek Peygamber de 'Kabilelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.' (Müslim, İman, 232) diyerek bir müjde verdi. Peki biz onları nasıl tanıyacağız? Yüce Allah Âl-i İmrân Suresi 173. ayette 'Birtakım insanlar onlara, ‘İnsanlar size karşı asker toplamışlar, onlardan korkun’ dediler de bu, onların imanlarını arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ diye cevap verdiler.' şeklindeki bu hüküm onları tanımamızın en kolay yolu. Bu ayet neredeyse 7 Ekim’den bu yana her bir Gazzelinin dilinde. Rablerini vekil kılan bir insana korku var mıdır? Hayır, vallahi yoktur! Bu nedenle İslâm’ın en güzel tezahür etmiş hali olarak tüm dünyaya gülümsüyorlar. Ölümün bir son olmadığını, aksine kulun yaratıcısı ile buluşması olarak anlamlandırdıklarını en güzel şekilde gösteriyorlar. Düşünün ki bir anne, bir pazarcı gibi iki evladının kefenlenmiş cesedini yere koyuyor ve diyor ki: 'Rabbim ben Sen'den razıyım, Sen de benden razı mısın? en sevdiklerimi sana gönderiyorum, benim de ayrılığımı uzatma!' Canını, evladını, ciğerparelerini onları verene, sahibine geri gönderiyor. Görüyorsunuz ve damarlarına kadar hissediyorsunuz bu samimiyeti. Ağlama yok, feryat yok ancak teslimiyet çok… Peki neden ağlayan insanlar görüyoruz Gazze’de. Bize ağlıyorlar aslında. Bu zavallı ümmetin haline ağlıyorlar." diye konuştu.

"Oğlum Yasin, Rasulullah’a selam söyle, de ki senin ümmetin bizi yalnız bıraktı"

1099'da Haçlılar'ın Kudüs'ü işgal etmeden önceki zulmünü hatırlatan İstek, Müslüman liderlerin beldelerine sahip çıkmamalarını ve hatta zulmü desteklemelerini şu sözlerle sorguladı:

"Hadiselerin başladığı günden bu yana aklımdan hiç çıkmayan birkaç söz var. İlki; Ebu Ubeyde’ye ait. Diyor ki: 'Zebaniler sağır yaratılmıştır.' Bir diğeri, 'Ahir zamanda niye dağların, taşların ve ağaçların konuşacağını anladınız mı, zira insanlık sus pus?' diye haykırıyor. Vebali en ağır olan şu cümle geçiyor televizyon ekranlarında: 'Oğlum Yasin, Rasulullah’a selam söyle, de ki senin ümmetin bizi yalnız bıraktı.' Bu sözler mıh gibi çakıldı yüreklerimize, artık büyük bir vebalin altındayız. Tarih yine tekerrür ediyor yani. 1099’da Haçlılar, Kudüs’ü işgal etmeden önce Maarra ya da Maarratün’numân denilen bir bölgeyi ele geçirmişlerdi. Burada ikiye bölünen Müslüman cesetlerini, duvarlara çarpılarak öldürülen küçük çocukları ya da anne karnında mızrakla öldürülen günahsız sabileri veya katledilen ancak boğazında ya da midesinde altın vardır diye deşilen cesetleri ve daha ilginci açlık nedeniyle çömlekte pişirilen ya da şişe geçirilip yenilen bebek cesetlerini söylemek bile zorken, bunları yaşadı Maarralılar, Gazzeliler gibi… İşte Gazzeliler bugün sahipsizliklerine ağlıyorlar, Maarra gibi Gırnata gibi. O zaman da yine Müslüman liderlerin şahsi menfaatleri ya da birbirlerine karşı hasetlikleri nedeniyle bu beldelere sahip çıkan olmamıştı. Ve bunlara komşu olan birkaç belde, eli kolu dolu hediyelerle Müslümanlara bu zulmü yaşatanlara itaatlerini bildirmiş ve sancaklarını kendi beldelerine asmak için yıllık haraç vermeyi bile kabul etmişlerdi."

"Biz savaşmayalım da diğerlerinden bize ne! diyenleri kısa bir süre sonra o ateş yakalayıverdi"

Müslümanların maruz kaldığı zulme karşı direnişin önemine vurgu yapan İstek, "Onların daha da güçlenmesi için demir, kereste ve yiyecek yardımı yapmayı ya da satmayı iyi bir alış veriş olarak görmekteydi. Tarih tekerrür ediyor yine değil mi? Peki ne oldu sonra biliyor musunuz? Maarra’yı yalnız bırakanlar, 'aman biz savaşmayalım da diğerlerinden bize ne!' diyenleri kısa bir süre sonra o ateş yakalayıverdi. Hem dünyada hem de ahirette kaybedenlerden oldular. Demem o ki, Gazzelilere uygulanan bu katliam sadece onların Müslüman olmasından kaynaklanıyor ve siz isteseniz de istemeseniz de 'ben Müslüman değilim' deyip haykırsanız da bu ateş sizi bulur ve kavurur. Ümmetin iffetini ayakta tutan Gazzelilere yardımcı olmak, kendi geleceğimize ve neslimize yardım etmektir. Bu nedenle ey Müslümanlar demiyorum, ey insanlar! Vicdan sahibi olan, yüreğinde bir nebze olsun merhamet taşıyan ve insani erdemlerle süslenen ve Allah’ın yeryüzünde halifesi olarak kıldığı ve akli melekelerle donattığı güzel insanlar! Tarihin doğru tarafında yer alın! Onların ürünlerine, zihniyetine, bananecilere, bir defadan bir şey olmaz diyenlere, merhameti olmayan sahte dostlara, yüreği sızlamayan insan müsveddelerine karşı boykot uygulayın. Dağarcığınızı, amellerinizi ve hasenatlarınızı bu kirli işlerle ve kişilerle kirletmeyin. Nehirden denize özgür Filistin." şeklinde sözlerini tamamladı. (İLKHA)

Kaynak: ilkha